Peter Bichsel’in Mehmet Tahir Öncü tarafından “Mevsimler” başlığıyla Türkçeye çevrilen romanı Die Jahreszeiten, kurmacanın kendisini mesele edinen, ayrıksı bir metin.
Gündelik yaşamın inceliklerini basit ama derin anlatılarla keşfeden bir metin olarak dikkat çeken Mevsimler, İsviçreli yazar Peter Bichsel’in edebiyata nasıl yaklaştığını da açıkça ortaya koyar. Genel olarak minimalist ve kurguyu ön plana çıkaran yazım tarzıyla tanınan Bichsel, bireylerin sıradan deneyim ve gözlemlerine odaklanır. Genellikle rutin ânların kendi içerisinde barındırdığı öneme atıf yapan yazar, bu düşüncesini ânların çarpıcılığına dair geliştirdiği örgülerle destekler. Onun için her şeyin merkezinde belirli ânlar ve bu ânların kişide bıraktığı derin izler söz konusudur. Bu çerçevede Mevsimler de ön plana çıkardığı ân ve karakterlerle dikkat çeker.
Mevsimler’de birçok farklı karakterin yaşamına odaklanan Peter Bichsel, “domates rengi duvarları, dökülen boyaları, eskimiş tesisatları ve pek de sıra dışı görünmeyen alelade sakinleriyle yaklaşık 40 yıllık ömre sahip üç katlı bir apartman”ı tasvir ederek yola çıkar. Onun için bu bina, bütün bir romanı şekillendirecek ana unsurdur. Binada yaşayan veya bir vesileyle bu binayı ziyaret eden/edecek karakterler ise meydana gelen olaylara göre şekillenen/biçimlenen aracı unsurlar olarak değerlendirilir. Dolayısıyla mekânın varlığı çoğu zaman karakterlerin varlığına eşdeğer bir anlam taşır, kimi durumlarda onları geçer.
Farklı türden karakter ve hikâyeleri bir araya getiren bu domates rengi duvarlara sahip apartman, üçüncü katta yaşayan yazar-anlatıcının bakışıyla dile gelir. Bütün bir romana yön veren, apartmanın artık bir parçası hâline gelen yazar-anlatıcıdır. Hemen her şeyi bu anlatıcının bakışına göre biçimlendiren Bichsel, bir mefhum olarak yazar-anlatıcı düşüncesinin edebiyatta/sanatta hâlâ nasıl bu kadar önemli olabileceğine de dikkat çeker. Kendi dünyasında yaşarken bir parçası olduğu apartmanın hikâyesini yazmaya koyulan anlatıcı, zemin katta yaşadığını “tasavvur ettiği” Kieninger üzerinden ayrıksı bir metnin peşinden gider. Kendi bakışıyla anlatıcının bakışı arasında gidip gelen, zamanla ortaya çift yönlü bir metin çıkaran yazar-anlatıcı, böylelikle kurgu meselesinin bizatihi kendisine dikkat çeker.
“Tasarladığı yeni yazma teorisi” ile Mevsimler’de “anlatmanın kendisini anlatan” Peter Bichsel, günümüz kurmaca gerçekliğini tartışmaya açar. Her ne olursa olsun edebiyatın/sanatın özünde bir anlatma meselesini barındırdığını ifade eden yazar, teknik değişse de özün bir noktada hep sabit kaldığını vurgular. Öyle ki karakter, anlatı biçimi, dil, teknik; tüm bunlar geçicidir, anlatma arzusu ise bâki. Roman, işte bu değerler ve bu değerlerin birbirleri ile olan çatışması üzerinden hareket eder. Hikâyenin yazılış süreci,karakterlerin başına gelebilecek olaylar ve bu olayların gerçekleşme olasılıkları, onca sıradan gibi görünen mesele kendisine romanda sık sık karşılık bulur.
Bütün bir roman, temelinde yazar-anlatıcının tavrı ve onun zemin katta oturan komşusu ve hayali figürü Kieninger’e yaklaşımı ile şekillenir. Kurguya müdahale eden, kahramanı Kieninger’in hayatını keyfine göre şekillendiren, yazdığı metne dâhil olan yazar portresiyle o, yazma eyleminin kendisine, yazarın zihninin yazma esnasındaki görüntüsüne işaret eder. Bichsel, kurgudan olay örgüsünü söküp alır; yerine parçalar, kopuk yazılar, kesik kesik diyaloglar, mantıksız durumlar koyarak metni bütün bir bilinç akışı sunuşuna dönüştürür. Öyle ki Mevsimler, tam da bu noktadan hareketle hikâye yazan bir zihinden kâğıda aktarılacakken dökülenlerin toplamı haline gelir.