Ancak Tahayyül Edilebilecek Bir Stüdyoda: Albert Bitran

II. Dünya Savaşı yıllarında Fransa’da yükselen “soyut akım”ın önemli temsilerinden biri olan Albert Bitran’ın “Gölge Topraklar Gök Topraklar” başlıklı kişisel sergisi, Dirimart Dolapdere’de izleyicilerle buluşuyor.

Gerek atmosferi gerekse Albert Bitran’ın sanat anlayışına, çalışma pratiğine, yaşama biçimine dair vurguladığı farklı yönlerle dikkat çeken “Gölge Topraklar Gök Topraklar”, başlığından itibaren izleyicilere farklı bir dünya vadeder. Özellikle “toprak” vurgusu, topraktaki çeşitlilik ve renklilik, birçok açıdan Bitran için özel bir metafor olarak görülebilir. Bu bağlamda sergideki işlerin birçoğunda kendisini hissettiren toprak renkleri, toprağa dair atıf ve kırsal manzaralar, tüm işleri birleştiren ve serginin anlamını çoğaltan bir unsur olarak görülebilir.

Yaşar Kemal, Yer Demir Gök Bakır’da toprağa ve insan-doğa ilişkisine atıf yaparken aslında bir yandan insanoğlunun serüvenine de dikkat çeker. Her şey gelip geçicidir; dünya, hayat, insan, kişi. Nihayetinde her şey yok olup gidecektir. Ancak tüm bunlar, ne olursa olsun bir gün tek bir şeyin parçası olacaktır: toprağın. Toprak, yeryüzündeki her şeyi kuşatan ve içerisine alan bir bileşendir. Onsuz olmaz, onsuz bir yaşam formu düşünülemez. “Hiç düşündünüz mü bu denizlerin, şu ulu bozkırın sonu nerede biter? Denizlerin arkası nereye dayanır? Gün nasıl doğar, nasıl batar? Günün arkasında ne var?” (Yaşar Kemal, 2021: 162) İşte Albert Bitran’ın “Gölge Topraklar Gök Topraklar” bir noktada toprağa dair söz konusu bu vurguyu ön plana çıkaran, insan-doğa ilişkisine dair yeni bir pencere açan işlerden biri olarak düşünülebilir. Nihayetinde bütün bir serginin planında da bu düşünce bir şekilde izleyicinin zihninde kendisine yer eder, ona farklı bir alan açar.

Dirimart Dolapdere’de gerçekleşen “Gölge Topraklar Gök Topraklar”, düzenlenişi gereği kendi içerisinde bir stüdyo atmosferine sahiptir. İzleyicileri ancak tahayyül edilebilir bir stüdyoya davet eden sergi, kendi bağlamında bir kurgu içerisinde kurgu denklemine sahiptir. Nihayetinde sergi, doğası gereği bir kurgudan ibarettir. Küratörün, ekibin, planlayıcıların gerçekleştirdikleri kurgu sergide hayat bulur. Öte taraftan bu yapının içerisine yerleştirilen stüdyo, sergiye farklı bir bağlam kazandırır ve onu bir iç içe kurgusal zemin üzerinden anlamlandırır: “Bitran’ın farklı dönem ve üsluplardaki eserlerinden ‘bizzat seçerek’oluşturduğu izlenimini veren sergi seçkisi, onun serilerinin ve/veya üretimlerindeki kronolojik sıralamaların ötesine geçer ve izleyiciyi, söz konusu eserlerin sanatçının Paris’teki atölyesinde bir arada bulunduğu bir zamana davet eder.”

Albert Bitran’ın özellikle güney Fransa’da geçirdiği yıllarda üzerine sıkça çalıştığı kırsal manzaraları, doğa betimlerini, soyut resim örnekleri bir araya getiren “Gölge Topraklar Gök Topraklar”, merkezine sanatçıya dair birçok kavramı da dâhil eder. “İçerisi-dışarısı”, “toprak”, “stüdyo”, “soyut”, “betim”, “mekân” gibi birçok kavram, bu sergi üzerinden Bitransanatı bağlamında tartışmaya açılır.

Merkezine aldığı kompozisyon ve soyutlamalarla kendisine özgü bir sanat anlayışı geliştiren Albert Bitran, gerek işlerinde yer yer beliren İstanbul ve Türkiye’ye dair izler, gerek kurduğu dostluklar, gerekse sanat yolculuğu boyunca kendi yolundan gitmeyi başarabilmiş isimlerden biridir. Bitran’ın farklı dönemlerde farklı düşüncelerle ortaya çıkardığı işleri bir araya getiren, izleyicilere bir stüdyo atmosferi içerisinde sunan “Gölge Topraklar Gök Topraklar” başlıklı kişisel sergi ise sanatçıya dair ortaya bütünlüklü bir yapı çıkarması bakımından dikkat çeker.

Scroll to Top