İstanbul’dan Paris’e: Albert Bitran’ın Hikâyesi

II. Dünya Savaşı yıllarında Fransa’da yükselen “soyut akım”ın önemli temsilerinden biri olan Albert Bitran’ın işleri, Dirimart Dolapdere’de izleyicilerle buluşuyor. “Gölge Topraklar Gök Topraklar” başlıklı sergi, Bitran’ın işlerine dair fikir vermesi ve sanatçıya dair takip edilebilir bir rota çizmesi bakımından da özel bir yerde duruyor.

1931 yılında Sefarad kökenli bir ailenin çocuğu olarak İstanbul’da dünyaya gelen Albert Bitran, gerek kurduğu dostluklar gerekse yaşamı boyunca devam edecek sanat anlayışına giden yolda beslendiği kaynaklar itibariyle özel bir sanatçı olarak değerlendirilebilir. 1948 yılında mimarlık eğitimi için Fransa’ya giden Bitran, Paris’e yerleşmesinin ardından hayatını bambaşka bir güzergâh üzerine devam ettirir.

Paris’te geçirdiği gençlik yıllarında Abidin Dino, Avni Arbaş, Mübin Orhon, Selim Turan gibi birçok sanatçı ile yakın ilişkiler geliştiren Albert Bitran, bu isimlerle uzun süre devam edecek bir yolculuğun da zeminini hazırlar. Avrupa’daki, özellikle de Fransa’daki Türk sanatçılarla sık sık görüşen Bitran, zamanla bir parçası olduğu Montparnasse ortamını benimser. Daha sonraki yıllarda sanat anlayışını farklı bir yönde geliştiren sanatçı için asıl kırılma, tanıştığı yeni sanat akımları ve isimler olur.

Paris’te bir yandan üniversite eğitime devam eder, diğer yandan Türkiye’den gelen sanatçılarla dostluklar geliştirirken Albert Bitran için yeni bir dönemin önü açılır: Jesús Rafael Soto, Serge Poliakoff, Georges Koskas, Horia Damian, Wifredo Lam, Pierre Soulages ve Hans Hartung gibi farklı soyut resim anlayışlarına sahip sanatçılar, Bitran için bir kırılma noktasına işaret eder. Avrupa’nın farklı yerlerinden gelmiş tüm bu isimlerle doğrudan veya dolaylı yıldan bağlantılar kuran Bitran, daha sonra bir parçası olduğu karma sergilerle adını duyurmaya başlar. Ardından gelen kişisel sergiler, uzun yıllar devam edecek bir serüvenin ilk adımları olur.

Özellikle II. Dünya Savaşı yıllarında başta Avrupa olmak üzere bütün dünyayı etkisi altına alan faşizm, otoriter yönetimler ve sansür, döneminin birçok sanatçısını da derinden etkiler. Bu tarihsel süreçte hızla yükselişe geçen soyut sanat, etkilerini coğrafya, dönem, kişi, disiplin fark etmeksizin her alanda gösterir. Paris de bu süreçte giderek daha da önemli bir merkez hâline gelir. Gerek savaş yıllarında gerekse savaş sonrasında soyut sanatın merkez noktalarından biri olarak ön plana çıkan Paris, Bitran için de birçok özel anlama sahiptir. Şehirde tanıştığı sanatçılar, yaptığı okumalar ve bir parçası olduğu sergiler onu soyut sanat alanında daha sıkı çalışmaya iter. 1950’li yıllardan başlayarak Bitran için geometrik soyut sanat daha da önemli bir hâle gelir.

1952 ile 1965 yılları arasında Salon des Réalités Nouvelles’in ve 1956 ile 1975 yılları arasında Salon de Mai sergilerinin önemli parçalarından biri olan Albert Bitran, yıllar içinde geliştirdiği Paysage (Manzara), L’Atelier (Atölye), Les Doubles (Çiftler) ve Les Grandes Formes (Büyük Şekiller) gibi önemli seri işlerini ilk kez buralarda gösterir. Her bir sergi ve seride kendi sanat dilini ve soyut anlayışını daha da geliştiren Bitran, Arcades (Kemerler) gibi işlerinde de benzer bir motivasyonla hareket eder.

1960’lı yıllarda özellikle Jean Pollack ile yakın ilişkiler geliştiren Albert Bitran, birçok eleştiriye de maruz kalır. Sanatta anlam sorunsalı, renk seçimleri, geometrik formlar ve düşünceler üzerinden gündeme gelen Bitran’ın bu süreçteki en önemli destekçilerinden biri Jean Pollack olur. Yönetimi altında olan Galerie Ariel’de Bitran’ın birçok sergisine öncülük eden Pollack, desteğini kendisinden hiçbir zaman çekmez.

İlerleyen yıllarda belirli aralıklarla İtalya, Hollanda, çeşitli Kuzey Avrupa ülkeleri gibi birçok farklı yere seyahat eden, atölye çalışması yürüten Albert Bitran, uzun sanat serüveni boyunca kendisine çizdiği rotayı her zaman takip eden, benimsediği sanat anlayışını sürekli yenileyerek kendisini geliştirmekten hiçbir zaman vazgeçmeyen bir sanatçı olarak görülebilir.

Nihayetinde Fikret Mualla, Hakkı Anlı, Abidin Dino, Selim Turan, Avni Arbaş, Nejat Devrim, Mübin Orhon ve Remzi Raşa gibi isimlerle beraber Paris Türk ekolünün önemlipentür sanatçılarından biri olan Albert Bitran, gerek sanat tarihi bağlamındaki yeri gerekse ortaya çıkardığı işler bakımından özel bir isim olarak her daim hatırlanacaktır.

Scroll to Top